Çok değil bundan altı yıl önce 11 Eylül 2001 günü Usame Bin Ladin'e ait olarak bildirilen teröristlerce kaçırılan iki yolcu uçağı, Amerika “New York”'daki Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine itina ile koordine edilmiş noktalardan çakılmışlardır. Olayın ardından patlamalar sonucu her iki ikiz kule de çökmüş, ortaya hiç te hoş olmayan manzara sergilenmişti.
Ardından yapılan saldırılarda “Washington D.C.'deki Pentagon” binasına çakılmıştır.Diğer bir saldırı olarak ifade edilen dördüncü uçak yolcularla teröristler arasında gerçekleştiği iddia edilen mücadele sonucunda “Pennsylvania” kırsalında düşmüştür. Gerçekleşen olaylar sonucunda binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Farklı milletlerden bir çok insanın hayatını kaybetmiş olduğu bu olaylar ve tüm bu olaylar üzerine değişik ve çok şiddetli teoriler kurulmuştur.
Bu saldırılar sonucu özellikle dünya basını tarafından medeniyetler çatışması yorumları gündeme çok getirildi. “Samuel Huntington’un ‘CLASH OF CIVILZATION’” medeniyetler ittifakı”. Bu saldırıları bahane bilen Amerika Birleşik Devletleri “George W. Bush, önce Afganistan’ı işgal etmiş ve hala sürmekte olan Irak’ı işgal altında tutmuştur. Yapılan saldırılar her ne kadar olaylara meşruluk kazandırmak için yapıldı fikri doğurdu ise süper devlet tabir edilen Amerikanın gücüne güç kattığı ve O’nun Ortadoğu planına büyük bir hız kazandırdığı tüm çıplaklığı ile karşımızda sergilenmektedir.
Unutmamamız gereken Amerikanın Rusya’yı hedef alan containment (çevreleme) politikası da yine rotayı Türkiye’ye çeviriyor ve olayların bugüne taşıdığı duruma bakılırsa ‘Ermeni meselesinin & Kürt meselesinin’ Türkiye üzerine oynanan oyunlar içinde yer aldığını gösteriyor.
Diğer bir örnekte verebileceğim; çok değil bir yıl önce, İsrail’in, iki askerinin Hizbullah Örgütü tarafından kaçırılmasını ve bahane edip Lübnan’a büyük bir şiddetle saldırması. İsrail uçakları Lübnan’da saldırılarını düzenlerken Hizbullah’ın Beyrut’taki karargahını dahil vurmuş ve olaylara Suriye sınırını da dahil edip Suriye üzerinden Lübnan’a tehtidler saçmıştır.
Yine olaylara meşruluk katılması için askerlerinin kaçırıldığını bahane eden İsrail acımasız ve Ortadoğu programına dahil olduğunu apaçık belirtmiştir.
Ote yandan İran devlet başkanı Mahmud Ahmedinecad`nin İsrail`in Suriye`ye saldirmasi durumunda bunun bütün “islam alemine” karsi yapilmis olacagina dair aciklamasiyla Türkiye`yi de icine alabilecek tehlikeli bir duruma gebe olabilecek saldiridir, ifadeleri bugüne aslında tercuman oluyor.
Dost kim , düşman kim değil mi?
Realist yaklaşıma baktığımız zaman tüm yapılanların (Amerika & İsrail açısından) doğru olduğunu kabul etmemek yanlış olur. Fakat liberal dünyada meşruluğu bahane ederek yaklaşan taraflara hala taviz vermemizin de çok yanlış ve kabul edilemez olduğunu söylemek zorundayız.
“BALANCE OF POWER”(güçler dengesi) ; Büyük Ortadoğu Projesi her ne kadar doğunun zenginliklerine sahip olmak için amaç ediniyor ise de altında yine bir dini sebepte içerdiği bilinmektedir.
Bunlar doğrultusunda; şu an ki ortamda, Türkiye, jeopolitik konumu itibari ile büyük bir tehtid karşısında ve büyük devletlerin kalkanı ve silahı ucundaki mermisi konumundadır. Kalkanıdır, açıkça istediğini belirtemeyen devletler tarafında her taraftan koz oluşturuyor, silahtaki mermisidir, yarın için kullanılacak olan ilk köprüdür. Dikkat etmemiz ve ülke bütünlüğünü korumamız gerekiyor.
Artık bizim de iyi teoriler üreterek belirli konular üzerinde yoğunlaşmamız, entegre oluşturmamız, fikir birliğine varmamız ve namus ve şerefimizi ayaklar altında görmek istemiyor isek TEK YÜREK olup vatanımıza bu tehtidler karşısında sahip çıkmamız gerekiyor.
SAYGILARIMLA!...
ELİF ÖZTÜRK